Pazartesi, Haziran 05, 2006

LEVREK YEMECE

İki gündür süren Açıköğretim sınav maratonu yeni bitti, beni de bitirdi. Bugün sevkliyim, evdeyim, ölüyom be !!
Dün Uğurböceği geldi beni okuldan aldı, İkea'ya gittik, banyoya yeni dekorasyon yapıyom ya, alacağım bi ton şey var ve fekat ayaklarım haşat halde. Çünkü sınavlarda ben ortada sıçandım ve sınıfa girip saatlerce oturan arkadaşlarımın aksine, bir pire gibi dört yana koşturdum, bütün işleri yaptım, yetmedi, polis memuru aslen jeoloji mühendisi olan İrfan ve Bina Sınav Sorumlusu Sema Hanım'la arkadaş oldum, gelen herkesin çantasını karıştırdım, ki bu karıştırma fiilini çekmek aralıksız 60 dakika boyunca ayakta durmak demek oluyor. İlk gün kibar ayakkabı giymiştim, ikinci gün yaklaşık 8 senelik en rahat sandaletlerimi giydiğim halde ayaklarım ayakkabıdan çıkacak gibiydi, size yazımın sonunda tipi azcık düzelmiş olan ayaklarımı da sunacağım.
Ikea'dan alınanlara 70 ytl tosladım ama hepsi de içime sindi, banyonun gözü gönlü açılıyor yavaştan, yeşiller, sarılar, turuncular filan. Sonra balık yemeye gittik kocamnan, bi haftadır sayıklıyodum çünkü. Gene Beykoz örtmenevine mi gidelim polemiği yaşadık bi süre, sonra ben katiyetle "oraya gitmem, gidiceksek balık neyim yemem, kavga da çıkarırım ayriyeten" noktasını koyduğum için, anadolu hisarına dooru arabayla gidip gözümüze kestirecek yer aramaya başladık. Kanlıca'da Taç Restaurant'ı gördük hemen içine atladık oturduk, fazlasıyla kibar bi mekan seçmişiz, ayakkabılarımı çıkaramadım.
Şindiii, bu mekana öyle destursuz giremiyosunuz, kapıda sizi bi vale karşılıyo, arabayı ona mı bıraksak kendimiz mi parketsek polemiği yaşıyorsunuz bi an, sonra kendiniz parkediyosunuz. İnip içeri girmeye kalkıştığınızda sizi bi ordu karşılıyo, herkese "meraba, hoşbulduk ehü ehi" diye kibar kibar sırıtmaya zorunlusunuz. Bunca ter ve eziyetten sonra, üç kişi sizi bi masaya götürüp konuşlandırıyorlar. Biri sandalyenizi tutuyo, biri çantanızı yan sandalyeye koyuyo, biri eşinizi yerleştiriyo. Oturdunuz mu? Tamam operasyonun ilk aşaması kazasız belasız atlatıldı demek. Yemek söyleyeceksiniz dimi ? Evet, biz de öyle yaptık, oraya kadar gidip yemek yememek o kalabalığa ayıp olur diye sırf. Baş garson geldi, Uğurböceği normalde siparişi, "abicim bak şindi, sen bize şööle büyük, güzel bi salata yaptır, bi kalamar kızart, pişkin olsun ama, büyük bi patates getir, iki de çupra, hadi koçum" şeklinde verir, burda nerdeee. "Ordövr ne alırsınız, ara sıcak tercihiniz, 19bilmemkaç şahane beyaz şarabım var" diyen bi adama "git kalamar kızart" denmez helbet. Bu noktada, gurmeyim ya, yönetimi ele aldım, "alkol kullanmıyoruz, diğer soğuk içecek tercihlerimizi öğrenebilir miyim?" dedim, bak bak gurmeye bak Allahımmm! "Golaaa, fantuaa, miyve suyuuu" olduğunu öğrendik şaşkınlıktan dibimiz düşerek. Gola ısmarladık, kalamar söyledik, patetiz söyledik, salata arzuladık, "ara sıcaklardan" patlıcan salatası aldık ve diğer masaların yanında gayet fakir bi menümüz oldu. Abiler karaflar içinde gelen, bakır iki bölmeli, altlıklarına buz doldurulmuş, iç kısmında rakı bardağı koyulup, rakının ısınmamasını sağlayacak ekipmanlar kullanıyor, alevli meyva tabakları sipariş ediyor idiler. 5 kişilik bir heyet istediklerimizi getirdi, tabağımıza koydu, çatalımızı elimize verdi, görmemişiz ya Allah muhafaza çatalla ağzımızı felan bulduramayız diye bir ışıklı yön tabelaları eksikti masada. Balık hariç herşeyi yiyip beklemeye başladık, balık hakkındaki fikrimiz alıncak mı yoksa garson taifesinin insafına mı kaldık diye, Allahtan zarif insanlar, gelip sordular. Levrek yedik biz, iri kıyım bi levreğin iki parçasını.
Bütün bu yemek esnasında böcekefendi hesabı ödeyecek kişinin ben olduğumu bildiği için eziyet üzerine eziyet yaşattı bana, "bulaşıkları yıkayalım, bu hesabı ödemeye senin kartının limiti yetmez, borç veriim mi, 200 den aşaa gelirse ben adam diilim" bilmemne felan diye. Gitar teli gibi gerildim, kaçmayı istedim ama Kanlıca'dan Mecidiyeköy'e nasıl gelinceeni bilmediğim için vazgeçtim. Çıka çıka 85 çıktı hesap da, üstelik bize çikolata soslu vanilyalı dondurmayı da ikramları olarak sundular, naabeeerrr.
En eğlenceli kısım çevre masalardaki kokoşları izleyip gülmekti, bi de manzara tabi. Denize sıfır bi mekan burası, ışıklar müzik filan gayet güzel. Tek sorunu yemek esnasında hayatta en çok sevdiğiniz, yüzüne bakıp da "bu adamın hepsi benim" diye düşündüğünüz insanla başbaşa kalamamak, su doldurucu gelir, "bişey arzu edermiydiniz"ci gider, salatayı tabağınıza servis edici etrafınızda dolaşır filan.
Hani diyorum ki, tavlayacağınız, çok arzu ettiğiniz bi kız varsa getirin, gözü kamaşsın, dibi düşsün, yok kızsanız da etkileyici gözükmek istiyosanız, saçınızı jöleleyip dalgalandırın, uzun küpeler takın bi de elbise giyin, denize gözlerinizi kısıp rujlu dudaklarınızı aralayarak bakın, alimallah sizden etkilenmeyecek bi ademoğlu daha tanımıyorum.
Tek bozulduğum nokta şuydu, yeşil salatayı tabaklara almak için yanında servis çatal-kaşığı getirmişler, biz de hiç görmeden kabından yemişiz, kendimizi affetmiyorum, bu da böyle biline.