Salı, Kasım 28, 2006

PROJE Mİ DEDİN?

Kıymettar arkadaşlarım,
Bir proje hazırlamayagörün, bin kişi üzerine atlar. Bu böyle biline. Bir zeka testi yaptırıcam dersiniz eloğlu kelle başına 100 ytl para ister, konusundan bahsedersiniz çalınır, "ama onlar benim yavrularımdı" konulu "kaynak" çabaları hasıl olur, yurtdışında yaşayan bir insan evladı dahi bulunamaz, varolanları aramaya utanırsınız çünkü son 1050 yıldır hiç aramamışsınızdır.
Çevrede ne çok deli dümbelek var, ben yeni farkediyorum galiba yada kendileriyle hiç muhatap olmamışım şu vakte kadar. Çay parası için yüz göz olmak zorunda kaldıklarımı hiç mi hiç saymıyorum.
İnsanlar bana dokunmasaaaaa!!! Dokunmayın bana, konuşurken, bişey anlatırken, birşey tarif ederken elinizi koluma yada önlüğüme değdirmeyin!!! Sıvaşmayın, samimi olmayın. Halihazırdaki samimiliklerim sürsün gitsin. Beş para etmediğiniz halde on paralık adammış gibi davranarak beni sizin iğrenç sesinize katlanmak zorunda bırakmayın. Çıt bile çıkarmadan durun. Sigara odasında size hiç mi hiç yakışmayan "çocuk ağzıyla konuşma" denen şebekliği yapmayın! Ziyadesiyle kıl olurum. Bana birşey sormayın, hiç birini bilmiyorum, iş vermeyin yapmıyorum, anlatmayın dinlemiyorum, kimsenin iğrenç hayatının ayrıntılarını bilmek istemiyorum.
Sessiz bir köşede gözlerim kapanıp gitse, çevremde dırıltı edecek kimse bulunamasa, göz kapaklarımı kımıldatırken su sesi duysam, korka korka gözümü açsam bir hamakta, turkuaz bir denizin kıyısında olduğumu görsem, yanımda renk renk kokteylim. Geri uyusam, bir sürü salağı ve salaklıklarını özleyene kadar -böyle bir şey mümkünse eğer- orada kalsam.
Yok bunalımda filan diilim, yapı itibariyle bunalıma girmem ben, Allah daha kötüsünü vermesin elbette ama olayları sukunetle karşılayabilen biriyim. İki gün zırlarım geçer. Sadece "insan" denenden bıktım, bunaldım o kadar.
Turkuazı severim, hakiki Türk rengidir çünkü, yaşasın ırksal ve etnik kökenli ayrımcılık!

Pazar, Kasım 05, 2006

YURDUM ZAMPARASI


Geçtiğimiz Perşembe uzun zamandır gitmek isteyip de imkansızlıklar sebebiyle gidemediğimiz pilatese gitmek amacıyla kıymetli arkideşim Yass ile okuldan yola çıktık, aşağıda anlatacağım olay zıkkım gibi kalabalık bir 30M de iki oturan olarak tepemizde cereyan edip bizi dumurdan dumura sürüklemiştir.
Bir abla tasavvur edelim, 35-40 civarı, minyon, güzel, çok ama çok bakımlı bi abla, saçlar fönlü, kaşlar incecik, kıyafet trendy filan. Yanındaki abi de 1,80 civarı, şişkolok, kelaynak vefakat ağzını büze büze konuşan, kendini çok kibar ve kültürlü zanneden aslında bi otobüs zampasından başka bişi olmayan bi tip. Hani telefon açtığınızda, "bilmemne Bankası, ben Ruhi, nassı yardimci olabiliriğm? Hemen bilgi alıp geri dönüyorum, bi dakika bekletebilir miyim lütfeğğnnn" diyenlerden. Allah rızası için rica ediyorum, saçı dökülen erkekler, kafanızı sıfıra vurdurmayın, iki kat daha iğrenç gözüküyosunuz, ayriyeten gene de belli oluyor.
Abla normal bi şekilde seyahatini idame ettiriyor, bu arada kendine yer verenlere de "yok ben şimdi inicem, siz oturun lütfen" diyerek şirin gülücükler saçıyor. Kelaynak da yanında durmak suretiyle, mümkün olduğunca yana kaydırdığı gözleriyle ablayı kesiyor. Çok ama çok kısa bir süre sonra kelaynak dayanamıyor, mevzuya şu insanüstü cümleyle giriş yapıyor, "Sizde bir Selanikli tipi var, yanılıyor muyum?" Kelaynağın bu cümlesinden sonra, civardaki herkes suratında bir sırıtışla konuşmaya kulak kabartıyor, elbette olayın en yakın tanıkları olan bizler de. Abla kızarıyor,"Eh üh kem küm aslında göçmeniz, Yugoslav" filan diyor. Abi fitili almış durur mu? Olan kültürünü gözler önüne seriyor, mikroekonomi, makroekonomi, insan ilişkileri, hava durumu filan, bohçasını ablanın önüne açıveriyor, "gör ne şahane insanım, arasan böylesi denk gelmez" hesabı. Konuşmanın bir yerinde ablanın borsacı olduğunu öğreniyoruz. Kelaynak ablaya birikimlerini nası değerlendirebileceğini soruyor. Bunca birikimin var, naapsan bilemiyosun, Allah'ın işi işte, 30M de karşına bi borsacı çıkarıyo da ondan öğreniyosun, yoksa paraları yastık içine doldurmaya devam ediceksin, vah ki ne vah! Kelaynak, "Eviniz nerde, gidip gelmek zor olmuyor mu, uzak değil mi?" atılımıyla ablanın evini öğrenmeye çalışıyor ama nafile, abla kişisel bilgi vermiyor. Kelaynak bu sefer yılın sorusuyla atılıyor ortaya, "Çalıştığınız şirketin belli bi adı var mı?" Bu noktada kalabalıktan bi kıkırtı duyuluyo. Behey kazma, sen nerede gördün belli bi adı olmayan şirket? "Nerde çalışıyosunuz?" "Biryerde, henüz adı yok"...Böyle bi dialoga şahit olanınız var mı? Abla hafif geriliyor, "Borsa işteee!" diyor. Durağa çok yakınız bu arada. Sonra Tuba diye ortak bi tanıdık buluyo abi ıkınıp sıkınıp, kısa boylu biriymiş onu da öğreniyoruz bizler. "Ben Tuba'dan işyeri telefonunuzu alıp sizi arayacağım" diyor, abla; "Arasanız da bulamazsınız, işyerinde olmuyorum çoğunlukla" diyor. Abi hala arkadan "Yok ben arayacağım, not bırakırım, ulaşırım" felan diye yırtınırken abla ve biz otobüsten iniyoruz.
Acıklı olan ne? Abinin elinde alyans var!
Dilerim en kısa zamanda yerin yedi kat dibine batarsın olan birikiminle, kart otobüs zamparasıııı!