Pazartesi, Eylül 24, 2007

ÇAMAŞIR DEMİŞTİM Dİ Mİ

Soru işaretini bulamadım böyle yarım kaldı soru cümlem. Beyim kişisi gidip yeni bi klavye aldı Flight Simulator ünü daha iyi oynasın diye geliniz görünüz ki klavye İnkilisce Türkçe karakter yok. Arıza çıkarınca da bazı tuşlara Türkçe karakterler atadı ama klavye benim için halen bir muamma. Ne virgül koyabiliyom ne soru işareti. Noktayı biliyom bi tek. Sinir mi (soru işareti) evet.
Okul mokul başladı iyi de gidiyo şimdilik çocuklar uslu sessiz. Hatta ve hatta ben önceden sınıfa giderken bağırmaya başlardım sınıfa girsinler içeride dursunlar diye. Burda zil çalıyo gidiyosun bi Allahın kulu piyasada yok sınıfta çıt çıkmıyo. İlk günler kafayı sınıftan içeri uzatıyodum biri mi var içerde diye ama yok aslında. Çucuklar ellerinde kalem seni bekliyolar çıt çıkarmadan. Öbür okulda bağıra bağıra nefesim iyicene kuvvetlenmişti burda daha hiç sesimi kullanmaya ithiyacım olmadı. Virgülü de bulamıyom bellidir herhalde. Yalnız burda müdür beni pek sevmedi tembel sanıyo beni çok umursamıyom zamanla anlar nasılsa diye.
Asıl problemim ayaklarım öldürücekler beni. Anormal ağrıyo sabah kalktığımda bi süre basamıyom yere. Sonrasında da aynı gerçi sadece biraz daha basabilir hale geliyorum o kadar. Her zamanki mutadım üzre hiç oturmadan ders işlediğim için gün sonunda eve topallayarak gitmek zorunda kalıyom. Özellikle de sol ayağım. Bugün doktora gidicem. Geçen sene de ağrırdı daha uzun süreler sürekli dikilmekten ama özellikle taşınma sırasında öyle çok arttı ki. Dil dişin ağrıyan yerine değer diye bi söz vardır ya hani benim bütün canım da tabanlarımda sanki. Anlamıyorum ki nooluyo.
Okula giderken ve gelirken yürüyorum çoğunlukla yarım saatlik bir yürüyüş oluyor bu. Bi de yeni yol buldum kendime bir çam ağaçlarıyla dolu parktan geçen bir yol. Terapi gibi oluyor. Yollar beller güzel zaten. Şişlideki gibi egzos dumanları içinde itişe tepişe yürümüyosun. Yalnız kardeşim burdaki öğrenci potansiyeli inanılmaz. Sabah ve öğlenleri her yer göz alabildiğince öğrenci. Civarda 7-8 okul birden var. Kuscam artık öörenci görmekten.
Çamaşır olayı da bitmiyo yahu. Ne pis insanlarmışız dicem ama bunca çamaşır yıkarken de pis olabilitemiz de yok. Yıkamaktan asmaktan fenalık geldi. Mümkün olsa da bütün evi şöyle bi toptan yıkayıp kaldırabilsem tam süper olcak.
Eğlenceli olmuyo bu yazı can sıkıcı da yazmak istemiyom aklım ayaamda gene. Bitiriyom o yüzden şimdi ben.

Salı, Eylül 11, 2007

TATİL SONRASI ÇAMAŞIR






Tatile gitmek iyi bişidir, anca akşamları bikaç saat gördüün kocanla bütün günü geçirip gönlünce didişmek gibi lükslerin vardır fekat bizim gibi sıkıntılı bi küçük aileysen tatilden bi gün erken dönme ve bundan ziyadesiyle memnun olma triplerin de vardır.


Efenim dedim ki beyime tee kışın filan, "biz bu sene Assos'a gidelim". "Olur" dedi kendisi, ama beni dinlediğinden şüpheliydim, ama günahını almışım hakkaten de dinlemiş ki biz Assos'a gittik, hiç bişi yok efendim orda gitmeyin boşa. (Espri! Deniz var) Yolu molu iğrenç fecii bişii. Yıkık Dökük, iki arabanın yanyana gözünü karartıp da geçebileceği cesamette bi asfalt dicem ama diil, milattan önce asfalt olabilirmiş sanırsam. Bi de Kadırga Koyundaki Club Kapheros ta kaldık biz, orayı bulablmek de cesaret işi. Düz yolda Behramkale-Küçükkuyu arasında gidip geliyoz Kapheroz mapheros yok, arıyoz mübarek adam da demiyo ki, orda ıssız bi yan yol var ona girin, gidin gidin dooru yoldasınız diyip duruyo. İlham gelip de oraya girmesek bi Behramkale bi Küçükkuyu akşamı bulucaktık. Zati bir ayran şişesi içindeki ayranmışcasına çalkalanıp sersem hale geldikten sonra diil Kapheros, Drakula'nın kalesi olsa beğenecek hale geliyosun. Ama hakkını yemiyim, güzel bi mekandı. Yemekler komikti yalnız, öğle akşam patatesten yapılabilecek her şekil yiyeceği yedik, Kapheros bir patates virtüözü kardeşim.
Yukarıdaki resmi ben çektim, oda balkonundan gözüken manzara. Hava filan da süperdi, yakmadı kavurmadı insanı, zati anladığıma göre oralar da cehennem sıcağı olmuyo pek, yanlış anlamış da olabilirim tebi. Hele de Pazar günü yola çıkıcakken Cuma gecesi yağmur, şimşek, fırtına çıkıp da biz de Cumartesi çıkmaya karar verince yanlış anlamamış olma kanaatim epeycene yükseldi. Eve döndük hemencik Ratatuy a gittik, milyarlarca liralık alışveriş yaptık, evet evet yolluk ve halı aldık, toz kumkuması evimizi mopladık, (mop yeni moda vileda efendim, ama yeteneksiz, tozu burdan alıp oraya koyuyo, saçma buldum kendisini ama kocam aldığı için bu aleti, kendisine ve seçimlerime saygımı göstermesi açısından ısrarla kullanıyorum. Zaten toz konusunda pek de müşkülpesent bi insan diilimdir. Tozun kocamla arama girmesine izin vermicam. Zaten te 14. kata bunca ısrar kıyamet çıkan bi toza da sıradan bişi muamelesi yapılmasını doğru da bulmuyorum. Toptan kovmak gibi olmasın, bunca ısrarcı ve bulaşık bişi olduuna göre milletvekili bi tanıdıı vardır, ilerde işimiz düşer tayinimizi yaptırırız.) Muhtemelen bundan sonraki ayları da hangi paramızla neyi ödesek konulu bienaller yaparak geçiriciiz efendim. Yardımlarınız için İş Bankası Teşvikiye şubesi bi zahmet.
İlk iki gün (denize girmiyorum prensibim diil, o yukarıda görüken denize de bi kere bile girmedik zaten ama havuza deniz suyu bastıklarından gıyabında girmiş olduk aslında) havuzda çimdikten sonra sıkıldık, benim de sol bacağımın güneşte 10 milisaniye kadar unutulmuş ön kısmı cayır cayır yandıktan sonra kültürel gezilere başlamayı doğru bulduk. Hemmen harekete geçip Behramkale, Athena Tapınağı, Apollon Tapınağı gibi nadide yerlerimizi gezip havuz başında yanamadığımız kadar, amele yanığı modeliyle kavrulduk. Behramkale, Athena güzeldi de Apollonda bi halt yoktu boş yere gitmeyin, iki çeşit taş vardı, hiç de alengirli bi yer diildi. Ama köyde eşekler vardı, sıpaları filan onlar çok güzeldi, onları görmeye gidebilirsiniz bak. Geri havuz başına döndük, kremimizi sürüp hadi biraz bronzlaşalım derken bi de baktık ki annemin tuvalet mamsından kapıp getirmiş olduğum güneş kremisi aslen bi güneş kremi diilmiş, bronzluğu uzatıcı nemlendirici bi ficut losyonuymuş. Üzerini okumadan çantaya attığım için, üç gündür pehlivanlar gibi yağlanıp da "Aman da güneşten konurunuyoz" zannettiğimiz krem, bizi anca nemlendiriyomuş. Bunu da öörendikten sonra gölgeliğin değerini bi kez daha anladık hakkaten. Gölge nereye dönse biz de şezlonglarımızla, bi nevi güneş saatleri gibi o yöne döndük. Akşamüzerleri deniz kıyısına yürüyüşe gidelim dedik ama ne mümkün, sahil mahil, kumluk felan bi alan yok, her yan küçük çakıltaşları, iki adım atamıyosun ki ayaanın acısından, biz de yürüyüşümüzü bi zamanlar asfalt olan yerde yapmayı uygun gördük, şezlonglara yattık gece gece, gökyüzüne samanyoluna felan baktık, entellektüel konuşmalar yaptık, kahve içtik, tavla oynadık, dergi okuduk çimdik felan. Böyle böyle Cuma geldi ve ben de dedim ki "Ay artık çok sıkıldım", beyim de dedi ki "Ben de". Sen Cuma akşamı da yağmur yağınca biz topladık çeyizlerimizi hop eve zıpladık. Bir tatil daha böyle bitti efendim işte.
Şindi babamlar aradı bize geliyolarmış gidiyom ben, arkası yarın filan.