Çarşamba, Mayıs 31, 2006

MERCİMEK ADAM

Gözümü daldırıp uzaklara bakmak ve hiç sıcaklamamak istiyorum, ey gözünü sevdiğimin kışı nerdesin?!...
Ben küçükken sarılık olmuştum, bi gün tombik bir yavrucukken, ilkokuldayken, okuldan eve geldim çantamı sürüye sürüye, "anne çok başım ağrıyor" dedim, yattım, iki gün filan kalkamadım sonra. Rüyamda hep insan kemikleri kafatasları dolu bir büyük çukura düştüğümü, o kuyunun benim için çok geniş ve çok derin olduğunu görüyordum, tırmanamıyordum, ağlıyordum.Sonra gözümü kıçıma giren dev bir iğnenin acısıyla açtım. Beni iğrenç çorbalarla filan beslediler, annem ablama da bulaşmasın diye tabağımı bardağımı her şeyimi ayırdı, ama gene de bulaştı ablama da. O hastalığım esnasında "mercimek adam" diye bişii icat etmiştim, böyle Michelin adamına benzeyen, ama üst üste konmuş mercimeklerden oluşan bir yaratık. Onu zihnimde istediğim gibi eğip bükebiliyordum bazen ben oluyordu, kendim eğilip bükülüyordum, bi nevi Matrix durumu. Ağzımda tuhaf bir tat oluşuyor, böyle uzuvlarım çekiliyor gibi oluyor, sanki zaman ve mekandan bağımsızmışım gibi. Aaa anlatması ne zormuş...Şimdi de ne zaman depresyona girsem veya ateşim çıksa aynı adam geliyor zihnime hemen. Kötü gün habercisi "Mercimek Adam". Uğurböceğimin de böyle bir kabus habercisi kırmızı topu var, o da ateşlenince o kırmızı topu görüyor.
Annemleri o kadar çok özledim ki aklıma geldikçe kuytu bir köşeye çekilip ağlayasım geliyor, bebeğimin güzel saçlarını da çok özledim, babamın oyun hamuru göbeğini de, ablamın günde 32 saat uyumasını da, annemin komik okul anılarını da. Ayrı şehirde yaşamaktan gittikçe bıkar hale geliyorum, bunu da burdan beyan ediim hemencik.
Yaz geldi ya şimdi ben tee Kasım'a kadar depresifim söyliyim hemen, sıcaktan, güneşten, aydınlıktan, havadan zıkkımdan herşeyden nefret edip söylenme zamanlarımdır bunlar. Nefes alamıyom lan ben sıcaktaaa !!!
Müdür yardımcılığı sınavına girsem mi kararsızım hala, onlar kadar çok okulda durmak istemiyorum ama ünvanları da seven bi insanım ama o sınava çalışmak istemiyorum ama otorite hoşuma gidiyor, bilmem.
Gurme bugün üzdü beni bi de!

Pazar, Mayıs 28, 2006

İSTANBUL'UN FETHİ

Bugünkü işkence anlatımımız İstanbul'un Fethi konulu.
Olay şu şekilde gerçekleşir;
Mekan: Necati Bey'in odası
Kahramanlar: Lafazan Hanım, Necati Bey
Dialog:
-Hocaanım, şu evrakı imzalayın bi.
-İmzalamam, mutlaka bi yere gidilcek haberidir.
-Siz imzalayın da gidin gitmeyin beni bağlamaz.
-Amirim olmasanız o kaatta imzamın olup olmaması da beni bağlamaz derdim ama...
-Hışır fışır (İmza sesi)
-Allahım yeter artık, başka birşeyi kutlamak istemiyorum, gitmesem nolur ki!?.. (Lafazan Hanım içses)
-Heh en sonunda imzaladı, her şeye söyleniyo bu da. (Necati Bey içses)

I. Perde kapanır, II. Perde Pazar günü 11,30 da Tuçka Haküf Kunçel in bahçesinde açılır.

Anlatıcı:
Uzaktan kocasıyla ele ele tutuşmuş gelen Lafazan Hanımı görürüz, üzerinde cici eteği, siyah babetleri vardır, hala iyimserdir. Kocası biraz huzursuzdur, okul içinde karısının elini tutmuş olmasından dolayı. Lafazan Hanım kocasının elini bırakır, içeri götürür, örtmenner odasını ve manzarasını gösterir, kalan kısımları görmüştür kocası zaten. Aşağı inerler. Kocası hızla koşarak tunning fuarına doğru uzaklaşır, Lafazan Hanım da arkideşi Yeşim Hanımla birlikte Talat Hanımın yanına gider. Sucuklar toplaşırlar, sıraya sokulurlar, otobüse istiflenirler, yolda kıytırık şarkılar söylenip el çırpmalarına halen iyimserlikle bakar, hafifçe sırıtır. Dolmabahçenin önüne çocukları dökerler. Bundan sonrasını kendisinden dinleyelim;

Lafazan Hanım:
" Oraya sürü halinde saçıldık, geçen seferki Pazar yürüyüşü hezimetinden sonra bile halen gelen 37 öğrencim vardı, 9 fireyle gayet iyi bir skor elde etmiştim. Milisaniye başına düşen 112 "Hocam ne zaman gitcez" sorusu sıkıcı hale geldi ama gene de çocuklarla dalaşmadım, "Bilmem yavrum, dağılmayın, öldürürüm sizi" diye nazik nazik cevap verdim. İlk on dakika içinde kafama-mıza güneş geçmişti bile çünkü öğlen 12 de oradaydık. Ve dahi 14,30 a kadar daha pişince gözümüz döndü. Daha küçük yavrular hepten telef oldu, bizimkilerin içi dışına çıktı, benim ayaklarım ayakta durmaktan ve sıcaktan üç ayak boyutuna ulaştı, ayakkabılarım zor zapdetti, cici eteğimin bile havası söndü, gözümün feri kaçtı, bir kova su içtiğim halde dilim damağıma yapıştı. Talat Hanım sinirinden ağlayacak gibi oldu, Yusuf Bey çocuklarını sessizce dağıtıp kaçtı, Mustafa Bey dağılmamakta direnip, halatla çekilen gemi ve yeniçeri korteji eşliğinde Dolmabahçeden Taksime kadar yapılacak olan yürüyüşe de katılmamızda ısrarcı oldu. Bu noktada Talat Hanımla isyan edip çocuklarımızı dağıttık, kendimiz de gidiyorduk ki Mustafa Bey "ille okula gidelim" dedi. Kırmadık gittik 90 derece dik bir yokuşu 48 derece sıcak altında tırmandık. Ki bu esnada tişörtüm sucuk gibi olmuş, ayaklarımı basıcak yer bulamıyor ve olabilecek son hadde asabi idim, hiç girmedim okula taksiye atladığım gibi eve geldim.
Bu noktada beni üzen şeyler şunlardır, İstanbul'un Fethi gerçekten önemli ve güzel bir gün, ben Mehter Marşlarını çok severim, ilk defa canlı bir Mehter Takımı, atlı ve yaya yeniçeriler, karadan yürütülen gemi, demir örme zırhlı askerler gördüm. Ki at üzerindeki yeniçerilerden biri ben diyim 80 siz deyin 90 yaşında ama son derece dinçti. Osmanlı'ya ait olan herşeye hayran olan ben, isterdim ki bugün böyle bir eziyet şeklinde değil, az buçuk düzgün bir organizasyonla yapılsın. O güneşten kavrulan ve bir gün sonrasıyla başlayan haftada 6-7 yazılı olacak çocuklara ayrılan yere de bir gölgelik kurulsun, oturacak sandalyeler konulsun, 11,30 da oraya dikelttirilip 13 de tören başlatılıp daha tören mören başlamadan herkes herşeyden nefret edecek hale getirilmesin, kitaba uygun yapılacak diye öğretmenler zorla kutladıkları bu özel günlerden nefret ettirilmesin. Yalnız büyükbaşlar düşünülüp onlara gölgelik, oturacak mekan ayarlanmasın, yavrular ve hocaları da düşünülsün. Ama nerdeee...
Yanarım yanarım Fatih Sultan Mehmet'in sızlayan kemiklerine yanarım, o padişah ki ne kanlar ne canlar karşılığında fethetti içinden deniz geçen bu kenti. "


SON

Cuma, Mayıs 26, 2006

HEDİYE MESELESİ NARİNDİR

Geçmişte insanlar doğumgünlerinde arkadaşlarına güzel hediyeler alır, onları sevindirirlerdi. Kendisine hediye alınan kişi havalara uçar, sevincinden durduğu yerde tepinirdi. Şimdi o eski adetler kalmadı, şimdi o eski adetlerin kalmamış olması ne iğrenç ne kusmuk ne bi tekme koyulası bir durumdur Yarabbim!
Biz ailecek böyle miyiz peki, hayır hayır hayır, her kutlama gününde birine hediye alır, sonra kendi doğumgünlerimizde hediye bekleriz ama almazlar, bu nedenle son yıllarda hediye alışverişlerimizde düşmeler görülüyor sıklıkla.
Ablamın doomgününde kocam kişisi, işte bu resimde görmüş olduunuz çiçekcaazı aldı ona. Çiçekcaaz dediysem hakketen öyle, tüm cesameti bir parmağın 1/3 üne tekabül ediyo. Cam bi fanusta yaşıyo, asıl görevi anahtarlık yapmak, ablam ona Macide adını koydu, ablamın arabasının ismi de Abdurrahman. Evet, deli.
Teknolojinin gözünü çıkarmış olduumuzdan dolayı biz bütün alışverişimizi net üzerinden yapıyoz, market, spor aleti, bilgisayar parçası zıkkım . Bu nadide hediyeyi de şurdan aldık.
Sevmediğimiz arkideşlerimize de ya bunu, ya bunu, yada bunu ikram edip, evimize döndüğümüzde kıs kıs gülerek, başımızın en sonunda ermiş olduğu göğün yedinci katını seyredebiliriz. Sevgilimiz mi var, süpersonik bi hediyeyle onu kendimize bi daha aşık etmek, "benim erkeğim/kadınım gibi yaratıcısı, değişiği, çılgını yok" dedirtmek mi istiyoz, hemmen bunu yada bunu takdim ediyoz, aşk meşk yuvarlanıp gidiyoz.
Yok para almadım bu reklam için, gerçi verseler de fena olmaz ama benimki sadece toplum hizmeti. Erkeğe kravat, kadına iğrenç bir buket çiçek almaktan artık vazgeçebilelim diye.
Bana hediye alcak olanlar, size sesleniyorum, gün bugündür, şundan isterim.

Pazartesi, Mayıs 22, 2006

TUÇKA HAKÜF KÜNÇEL PATLAK GÖZ LİSESİ




Okulun adını şifreledim de ben nası olmuş, bence annaşılmıyo işte.
İşte bu okulun öğretmenleri böyle şeyler, gözü kafasının tepesinde, o yüzden derste olanların ancak tavan kısmına denk düşenlerini izleyebiliyoz. Burnumuzun ucunu göremiyoz ya o yüzden kopya, kavga, taciz zıkkım hak getire...

Şimdi soruyorum sizlere, bu okulda en güzel patlak göz kimiiiinnnnn!!!

Oylamalar yorumlar kısmında şu şekilde yapılacaktır;
1. Tek kaşı seçiyorsanız, H.T. yazınız
2. Şaşı fareyi seçiyorsanız, G.S.T. yazınız
3. Okulun en güzel iki kızından biri olduğunu zanneden gözü yeşili seçiyorsanız Y.Z.E. yazınız
4. Kamyon farı gözlerle bu yarışmanın favorisi kimseyi seçiyorsanız S.G. yazınız

Pamuk ellere kuvvet, dimağlara kudret!

Yarışmayı kazanan güzel, bir adet Eti Brownie Vişneli Topkek le ödüllendirilecek, söz konusu ödülün parası Okul Aile Birliğinden temin edilecektir. Okul Aile Birliği parayı vermezse birinci şahsiyetin havayı alacağını önemle duyururum. Sonradan arıza çıkarmayın, yumruğumu patlak gözünüze oturturum.

İSTİKBAAAAALLLLL GÖKLERDEDİİİİRRRRR!!!

Pazar, Mayıs 21, 2006

LES

Şöyle bulmacalar vardır hani, mantık bulmacaları diğer adı, Ayşenin köpeği kırmızı değil ama evi yeraltında, Mahmut su içmedi ve Ömer'e yumruk atan Kazım diil gibisinden. İşte de ben onlara hastayım. Biz balayına giderken sırf bunlardan oluşan bi kitap almıştım kendime, havuzun kenarında yatarken çözüp duruyodum. Ama hani çok tavla filan oynayınca gözünüzü kapattığınızda alınacak kapıları görürsünüz ya ben de Mahmut'la Kazım'a rüyalanıyodum hep.
"Bu başlık nee, bu anlattıkların hangi delinin saçması" derseniz ki eğer, hemmen açıklıyım, LES te Bina Kontrolörü veya Denetimcisi veya öyle bir şeydim ben. Bi tane teyze vardı, amirim, Ezcacılıkta profesürmüş, her şeyi sekiz kere kontrol eden tipler vardır ya onlardan, çirozcuk, sırf diş, komik bi teyze. İyi günümdeyim bugün ki, sinir olmadım, ben de onlan birlikte kontrol ettim 8 kere hatta bi kere de benden 9 kere.

Sınıfları gezip para dağıtan ekipte yer aldım. Sabah 7,30 da gitmişim öğlen 13,00 de çıkmışım. Bu 5,5 saati sıkıntıdan ölmeden geçirmek için, kılıç kalkan ekibinde bile yer almaya hazırdım ki sınav bittiğinde biz hala para dağıtma işini bitirememiştik. Bi tane de armut vardı yanımızda, para fişlerinin ön yüzünü toplayıcı diye tanımlayabiliriz kendisini, sınıfa gidip parayı veriyoruz, ön yüzünü alıyorum, herife uzatıyorum, aa o da ne, bizim armut ağzını ayırmış, aşağıda listelediğim üç aktiviteden birini yapıyo;
1. Sınıftaki kızları kesmek
2. Cam açılıyo mu diye pencere kenarına gidip çerçeveyi zorlamak
3. Yeni gelin edalarıyla, gözünü ufka dikip dalıp gitmek
Olsun o işi de ben yaptım, ÖSYM den takdir mektubu bekliyorum.
Armutla bahsini aşağıda bulabileceğiniz büyükbaş bir köşede "çocuk olmasa ben de boşanırdım valla, bizim bi tanıdık üçüncü kocayı da boşamış gelmiş, ehi ehi ehi" yollu iğrenç kusmuk muhabbetler yaptılar. Toplumun ve evlilik gibi kutsal bi kavramın bunca çivisini çıkaran bütün eşşoğlu eşşeklerin çıkardıkları çiviler g.tlerine girer inşallah.
Teyzeyle Da Vinci Code u (O öyle diyo, Melekler ve Şeytanlar a da Angels and Demons diyo. Aslında dooru söylüyo, orcinali de o ama hava yapcak ne var, biz de biliyoz kendimize yetcek kadar İnkilisce, hıh!) konuştuk, masadaki Bina Sorumlusu başka bi üniversite büyükbaşıyla teyze bilumum Suriye, Venedik, Paris, Almanya, Singapur ve dahiii Milano anılarını anlattılar birbirlerine. "Ne var ben de her yaz Didim'e gidiyom" demedim.
LES soruları o mantık bulmacalarına benziyo ya, ondan işte.

Cuma, Mayıs 19, 2006

EVET YAPTIM!

Yılların kemikleşmiş alışkanlığını kırarak bu sene 19 Mayıs işkencelerine katılmayı tümden reddettim, kocamı işe, arkideşim Hamdune'yi saha araştırmasına gönderdim, kahvemi yaptım, sigaramı yaktım, zilleri taktım çıkı çıkı yaptım.
18 Mayıs benim doomgünüm, okuldaki bunu kutlamayı bile akıl etmeyen su bidonu kafalı arkadaşlarımı da tebrik ederim. Dün gene arkideşim Hamdune ve kocamlan doomgünü pastamı yerken dedim ki kendi kendime, "Ben yıllardır bu törenlere giderim, bana madalya takan oldu mu, gitmeyenleri İçişleri Bakanlığına şikayet eden oldu mu veyahut gitmeyeceksem ulu idarecilerimizin anlık galeyanı neticesinde saçlarımıza takılan sarı gülleri göğüsleyecek cesaretim var mı?", hemen akabinde; "Evet" dedim kendi kendime. Bu noktada prooramımız döngü oluşturmakta;
"read question on line6"
"variable x=this question's answer"
"if x=0 turn back to question on line 6 and say "yes""
"else x=1 continue the following paragraph"
"endif"
visual basic bile bilirdim bi zamanlar, geçmiş günler işte...
Evde otururum, bir o yanıma bir bu yanıma yatarım, benden alası var mıdır bilmem!
19 Mayısımız cümleten kutlu olsun.
Vicdanımın ufacık bi yanını sızlatan bir nokta var ki o da şu; garibim 9-F lere dün derste "gelmeyeni çarmıha gererim, devamsızlığına işlerim, saçımı yolduğum yetmez, gözünü de oyarım" şeklindeki zarifane uyarılarımdan sonra, benim gelmediğimi gördüklerinde, Pazartesi günkü rehberlik dersinde soracakları "niyçın gelmediniz" şeklindeki sorular! Ve bir dahaki bayramlara onları getirecek karizmayı külliyen bulamayacak olmam. Naapalım...
Aslında bi itirafım var, bu düşünceyi gündüz oluşturmuştum ben ve sonradangörme arkadaşımı da seferberliğe çağırmıştım. Bugün onu da göremiyorsanız, rahatlıkla arkadaşının gazına gelmiş olduğunu düşünebilirsiniz.
Da Vinci Code'a gitcem bi de kocamnan, haydi hop!

Pazar, Mayıs 07, 2006

ORRRTAKÖY

Kocam kişi araba kullanmayı seviyor, ziyadesiyle. Akşam geldi, anneme anneler günü hediyesi olarak alacağımız printerı (Epson DX4850 Inkjet) almak üzere Profiloya gittik, yokmuş orda "Cevahirdeki mağazamızda var" dedi orda çalışan hayatından bıkmış çocuk, üşendik Cevahir'e gitmeye. Sevmiyom ben orayı, bi böyle soğuk, bi uzak, bi fazla dev... "Gezelim hem de ben biraz araba kullanıyım" dedi, "olur" dedim, "bana dürüm alsana" dedim, "olur, Ortaköy'e gidelim o zaman" dedi, "olur" dedim. Uyumlu aile yarışması yapılsa birinci gelmez miydik sorarım sizlere!!! Arabayla Yıldız Parkının önünden, o yollardan geçerken ani bi dejavu yaşadım böyle, bi an gözümün önüne Yıldız Parkına kocamla yeni çıkarken gittiğimiz hallerimiz geldi, fakir ama mutlu, genç ve çok aşıktık, yüzüne bakınca içim giderdi, "her gün seni göreyim başka bişey istemem" derdi bana. Di-li geçmiş zaman kullanmak yanlış aslında hala aynı ama o zaman daha bi değişikti, bi masumluk bi başka güzellik mi vardı nedir bilmem ki. Bana kalsa bu halini tercih ederim tabii, ben öyle çılgın aşkları, yeni çıkmaları, birini etkilemek için yapılan numaraları, sevgililik hallerini pek sevmiyorum çünkü. Aşksa aşk kardeşim, ayağı yere bassın, tapusu olsun, böyle seviyom ben. Sonra lisedeki halim geçti gözümün önünden, kuduzun tekiydim ben, annem babam yaka silkerdi, ama gene de bakıyom şimdi, öyle masum öyle aklı bi karış havadaymışım ki. Dünyadan haberim yokmuş, kendini akıllı zanneden fırlamanın tekiymişim. Şimdiki tanıdığım ve gördüğüm hiç bi iğrenç insanı tanımıyomuşum meğersem, herkesi kendim gibi sanıyomuşum, küçük kentlerde büyüyenler hep böyle oluyo sanırım, herkes sen gibi oralarda, İstanbul çocukları gibi dünyanın tozunu attırmış diilmişim ben eskiden. Halbuki kendimi o zamanlar, çok görmüş geçirmiş sanıyodum. Vay be, 31 yaşındayım be.
Bi tane teyzeden gül aldık, kocam "bu teyze belki de öğretmendir, çocukları bakmıyodur, alalım, bize zararı olmaz ona faydası olur" dedi, ben kızdım, ama aldık gene de, çay bahçesinde oturup çay içtik, tavla oynadık kocam beni yenecekti ki vazgeçti, "aman sıkıldım, berabere kaldık sayalım da kavga çıkarma" deyip tavlayı kapattı. Sevmiyo benlen oynamayı çünkü yensem de yenilsem de ukalalık yapıp sinir ediyom onu. Bu seans bize 17 ylt ye mal oldu, sinirlendim ben gene,"kimi düdükleseler şaşmışlar, dört uyduruk çay bi tavla 17 mi olur" dedim, kocam aldırış etmedi, otoparka 1,5 saatlik seans için 7 ylt verdik, ona da sinirlendim, "yuh artık" dedim, kocam gene aldırış etmedi, "bizim mahalledeki otoparkçılara bıraksan bi saatliğine onlar bile 5 alıyo" dedi, kocam daha rahat bi insan sanırım benden.
Sonra gitti kocam işe, bugün pazar, benim kursum var nasılsa diye "pazar gelcem" demiş, benim kursum da olmayınca mecbur gitti. Gazete okudum, pazar günü çıkan "kim kime naapmış ne demiş" programlarını seyrettim, Lerzan Mutlu ile Nihat Doğan didişmişler, Çağla Şikel gene hiçbiryerini saklamama amacı güden bi elbise giymiş, milli felaket İsmail YK "Allah belanı versin, Allah seni kahretsin" sözlerini de içeren duygusal bi şarkı yapmış, Allah rızası için şu herifi bi öldüren çıkmayacak mı acaba günün birinde, AİDS li bi adam ilk karısına bulaştırmış, şimdi ikinci karıyı alıp ona da bulaştırıp, ikinci karıdan iki de çocuk yapmış. Kadınları da Allah ıslah etsin, ne diyim. Ogame oynadım gene, oynamak da diil bu aslında, bekle ki metalin döteryumun çoğalsın, bi tıkla hepsi bi uyduruk füzyoenerji santraline gitsin, sağdan soldan çal çırp, sıkılıyom bu oyundan da yavaştan, söyliyim yani. Messenger da Hakan online, ama konuşmuyoz şu an. Vintage biscuit kimdir, Mathy'i nerden tanır onu düşündüm geçen gün, önümüzdeki günlerdeki bi düğün için Peacocks daki o güzel eteği aliim dedim kendi kendime. Ablam gelsin de onu da gezdiriyim dedim.
Bi hafta daha geçti böylece işte. Kaldı mı tatile 3 hafta!