Perşembe, Ağustos 31, 2006

KÖPTE SORUNSALI


Şunca yıllık yemek kariyerim, şahsıma ait bir adet yemek blogum, en sonunda süpper düpper yapmayı becerebildiğim tencere yemeklerim, "aman pek malzemeli, oy çok çırpmalı" diye hemcinslerimin dudak büktüğü alengirli pastaları bir çırpıda kotarabilme yeteneğim var da niyçın ama niyçın köpte yapamıyorum ben ey okuyucu niyçın sorarım sana! En güzel olanı parça tesirli el bombasından hallice olan köpte serime "bombadan yımşak tahtadan sert" bir çeşit ekleyebildiğim için gaayet de mutluyum ayriyeten ben. Mübalağa ediyorum sananlara hemmen bi açıklama; benim köftelerimi yerken, çatalınıza büyük uğraşlar sonunda takabildiğiniz (asla ikiye bölüncek kadar büyük olamazlar) etli karışımı, bir cesaret ağzınıza attığınızda, çiğneyip yutasıya kadar gözünüzden yaş gelmesine, yutuş anında da bahismevzuu köftelerin gırtlağınızı yırtmasına hazır olacaksınız demektir. Hemen akabinde bir boğaz pastili de iyi gider. Mütemadiyen eve gelen kıymettar arkideşlerime köpte hazırlatmaktayım, itiraf ediyorum. Bekar bir genç kız iken ve gene bu evde yaşarken, her eve gidişimde anneme 3-4 kilo kıymadan köpte hazırlatıp, dondurma kutularında dondurtup, yüklenir getirirdim. Böylelikle "normal" köpte yiyebilme şansım her daim buzlukta muhafaza edilirdi. Evlendik, ev hanımı şanımıza yakıştıramadığımızdan kendimiz yapalım diyoruz ama nanay. O günlere dönüş yapmak istiyorum.
Köpte gurusu arkideşim Kara, senin köptelerin nası oluyooo, nedir mirim bu işin sırrı?
Ölçülü yap, yağlı kıyma al, ızgara yapma diyecekler sözüm size, aklınıza gelen her yöntemi denedim, bir sonraki aşama kendimi de köfteye katıp, olayın oluşum aşamasına yakinen bir bakış atmak olacaktır. Kızarıp bronzlaşmam da cabası.
Bi de en sonunda tatile gidebilicem ben. Ne mutlu demi bana?

Perşembe, Ağustos 17, 2006

BİR RÜYAYA DALDIM Kİ ÇIKAMAM



Bir rüya görüyom Allah sizi inandırsın, dizi film gibi, öyle kapı çalması, koca konuşması filan gibi şeylerden de zinhar etkilenmiyom, dış faktör kaybolur kaybolmaz kaldığım yerden rüyama devam ediyom. Ondan kaç, bunu kovala, gizemli durumlar yaşa, mantık ilişkileri kur felan derken de hiç bi zaman dinlemeden uyanıyom. Eğer hakketen rüyalar geleceği haber veriyosa benim bi kendiminkini diil, olan evrenin 35 yıllık geleceğini de görmüş olmam lazım. Telef ediyorum kendimi dünyam için, off off.
Eskişehir'e gittim ya hemen bu eylemi cümle içinde kullanmam gerektiğinden, rüyama girdi. Eskişehirde deniz meniz yok biliyosunuz, bi Porsuk çayı var. Ama bende ne var bilin bakalım, tabiy ki deniiizzz. Üztelik deşööle bişiler görüyom, bi deniz diil;
Denizin kenarına bi ev yapmışlar koca dev bir apartman. Ama denize doğru eğik, ama öyle böyle eğik değil, en üst kat baya açıklarda kalıyor, fekat apartmana karşıdan bakınca dümdüz normal gözüküyor, ne hikmetse. En üst katında sadece bir balkon ve üzerinde kırmızı bir çatı var. Balkon hareketli imiş, alttaki beton yüzeyin üzerinde ileri geri, salıncak gibi sallanabiliyor. Evet en doğru tabir bu, salıncak gibi bir balkon düşünün. Kısa tarafı boşluğa gelen bir dikdörtgen biçiminde. Uzun taraflarına sıralar konmuş, bi takım gerizekalı adrenalin bağımlıları bu sıralara oturuyo, kısa taraflarda parmaklık olmadığı için her an denize çok ama çok yüksekten düşebilme ihtimaliyle heyecanlanıyolar, zıplıyolar. Biz oraya bakarken kocamla, İngiliz bi grup geliyo, bi yığın sarı ve soluk kız ve oğlan, neden İngiliz bilemicem, denize düşmesini ve çıkamamasını dilediğim ilk millet onlar diil halbuki, balkona oturuyolar, sallanmaya başlıyolar. Şişman, mavi elbiseli, atkuyruk saçlı bi İngiliz kızı sallanırken ayağa da kalkıyo, bak bak aptala bak, beklenen netice, dengesini kaybediyo ve açık kısa kenara doğru yuvarlanmaya başlıyo. Ben olayı balkonda oturan birinin bakış açısıyla görüyom, kenara tutunmaya çalışıyo, tutunamıyo ve boğaz köprüsü kadar bi yükseklikten aşağı uçuyoooo!!! Aklımdan "Bunlara emniyet kemeri gibi bişey lazım, bu yükseklikten düşerse su beton etkisi yapar, kızın parçası kalmaz" şeklinde şeyler geçiyo. Fekat öldürmeyen Allah öldürmez, sevgili okuyucu, kız çıkıyo sudan, hafif baygın ve sersem ama ölmemiş. Böyle olunca da kocamla bize cesaret mi geliy nedir bilmem, o arada bi kopukluk var, sonra kendimizi denizde, bi botun içinde, ayaklar ve kollar suda olmak üzere civil civil gezerken görüyom, gide gide gene o binanın altına gitmişiz. Ben diyom ki, "ya böceğim, şimdi biri üzerimize düşcek, burdan çekilelim." Niyçın peki? Kızın ölmediğini gören başka aptallar, balkondan suya atlamaca oyunu icat etmişler de ondan. Dememe kalmıyo, göğün dibinden tepemize doğru hızla yaklaşan, kıvırcık siyah saçlıu bi genci görüyom, "aman böceğim, çırpın çırpın kaçalım " diyom , kol bacak çırpına çırpına kaçıyoz, herif byük bi şapırtıyla az ötemize düşüyo, sırıta sırıta sudan çıkıyo.
Dün gece bunun harici üç tane daha rüya gördüm, en kısası da buydu, çeşitli deniz ve köpekbalıklarıyla ilgili. Civarda havuz varsa denizin yüzüne bile bakmam, hayattaki tek ve en büyük fobim köpekbalığıdır, buna rağmen bunca deniz rüyasıyla bana işkence edilmesi, ancak ve ancak bu rüyaların geleceği açıklamaıyla kabul edilebilir ki ondan da umudum yok. :(

Çarşamba, Ağustos 16, 2006

TARİH BİLGİSİ



Resim

Bilmem anlaşılıyor mu, formasyonu bitirdim ben, eksik gedik de olsa sorularını da çözdüm, yarın öbürgün Pass kenesiyle buluşup ondaki soruları da alacağım, olacağım bir formasyon gurusu. En güzeli bir dahaki Müdür Yardımcılığı sınavına girdiğimde bu çalışmayı sadece yüzeysel olarak tekrarlamamın gerekliliği. Piagetler aşkına kim ikinci kez formasyon işkencesine tabii tutulabilir veya tutulmalıdır ki? Anal dönem, fallik dönem. Freud kadar aklı donuna düşmüş bir psikolog daha bilen varsa beri gelsin. Erikson ve Wundt daha aklı başında, aile babası adamlar, kendilerini takdir ediyorum.
Sıra geldi tarihe. Hunlardan girdim, Osmanlıdan çıktım, İnkılap Tarihi beni bekler, çamaşırlar yıkanır güzelcene bu arada, bir başarısız kısır eylemi, bir kutu kola. Türklerin yoğun olarak Çin'in etkisi altında kaldığını, 12 Hayvanlı Türk Takvimini kullandıklarını ve yılı 365 gün olarak %99,9 luk bir başarıyla hesapladıklarını, Gök-Tanrı inancının etkisiyle Türklerde hiçbir zaman putperestlik görülmediğini, Macarlar ve Bulgarların (ve daha nicesinin) Kavimler Göçü esnasında ve sonrasında göç eden Türkler olduğunu, şu koca dünyanın gayet büyük bir kısmını kapladığımızı da hatırlamış bulundum. Sene '92, ben liseden mezun olmuşum, üzerine gidip Matematik okumuşum, yani en son Tarih bilgim 14 sene öncesinde kalmış, okuduğum çeşitli tarihi romanları saymazsak.
Ezeli düşmanlar olarak tarihimize geçmiş Çinlilerle, daha sonradan edinilmiş düşmanlar olan Yunanlılar kadar neden dövüşmediğimizi, birbirimizin adını bile duyunca neden dişlerimizi sıkmadığımızı düşündüm.
Hakikaten de bir kez daha gurur duydum, 100 yıllık tarihiyle dünya jandarmalığına soyunan osuruk kültürlerin yanında, kendi köklü ve şanlı tarihimle.
Sınavlar olmadan da arada bir hatırlasak ne güzel olacak.

ALP ER TUNGA DESTANI

alp er tunga öldi mü
isız ajun kaldı mu
ödlek öçin aldı mu
emdi yürek yırtılur.

ödlek yarağ közetti
oğrun tuzağ uzattı
begler begin azıttı
kaçsa kah kurtulur?

begler atın urgurup
kadgu anı turgurup
mengzi yüzi sargarup
korkum angar türtülür.

uluşıp eren börleyü
yırtıp yaka urlayu
sıkrıp üni yırlayu
sığtap közi örtülür.

könglüm için ötedi
yitmiş yaşıg kartadı
kiçmiş ödig irtedi
tün kün kiçip irtelür.
----------
alp er tunga öldü mü?
kötü dünya kaldı mı?
felek öcünü aldı mı?
şimdi yürek yırtılır.

feleğin silahı hazır
gizli tuzak kurdurur
beyler beyini vurdurur
kaçsa nasıl kurtulur?

beyler atlarını yorup
kaygıdan çaresiz durup
beti benzi sararıp
sarı safrana döndüler.

erler kurt gibi hıçkırdı
yaka bağır yırtıp durdu
acı ağıtlar çığırdı
yaş akar gözler kurur.

gönlüm içinden yandı
yetmiş yaş yaşlandı
geçmiş zamanı andı
geçen günler nerdedir?


Kaynak

Pazartesi, Ağustos 14, 2006

HAFTASONU



Güzel-komik: Eskişehir, anılar, yüklü dozda kardeş sevgisi, bir çift yeni ayakkabı, sabah 5 de inilip servis olmadığı için bir saat orada kalınan Arıcılar terminali, uçarcasına giden 6,5 saatlik yolu 5 saatte alan otobüs şoförü, otobüs eşantiyonu Alpella keki, kıvırcık güzel kuzu, çıtır ev arkadaşı, mavi çekyatlar, oryantal star, kırmızı babet, kuyruk sallayan sarı köpek, tramvay, Olgun&Orkun, Adalar, Viva, Tropical Passion, kocaya yapılamayan sürpriz.
Hakkaten Acılı: Tırnağıyla birlikte orta yerinden gayet derin bir şekilde yarılmış bir adet sağ el işaret parmağı, davula dönmüş iki adet ayak ve bunlara ait bilekler.

Gene gidecek ben...

Çarşamba, Ağustos 09, 2006

BETTLEJUICE



Bu filmi izlediniz mi? Eski film '98 yapımı, Tim Burton. Ben hastasıyım, hele de müzikleri. Eve de almıştım, sonra kimbilir hangi densiz aldı ve geri getirmedi. Bundan sonra kapalıyız kıymettar arkadaşlarım, kitap film şu bu istemeyiniz şiddetle reddedilirsiniz, hakaret, tehdit ve dayaklara da maruz kalabilirsiniz. Şimdi yeniden sipariş verdim. Bu sefer gözüm gibi koruycam.



Bi de Ölüm Kadına Yakışır var. Bu da süper, hele o kadının gençlik iksirini teslim ettiği havuz sahnesi filan. Biraz gerçeküstü şeyleri seviyorum galiba.

Günün Özlü Sözü: Aldıklarımızı geri getirelim, mal sahibini kılçık etmeyelim. Geri getireni Allah da geri getirir.

Salı, Ağustos 08, 2006

GEZİ GÖZLEM KOLU





Evde kapalı kalmanın yarattığı depresiflik durumunu dün nadide arkideşim Pass ile kendimizi sokaklara vurarak atlattık. Arada geçen konuşmalar şöyledir;
L-Pass benim hakkaten de içim daralıyor, kendimi çok kötü hissediyom.
P-Benim de. Naapsak dışarı mı çıksak?
L-Çok sıcak, bayılır kalırız bi yerde.
P-Aman sen de kendini kaldırmaya üşeniyosun.
L-Yahu sıcak ama. Neyse tamam çıkalım, saatlerimizi ayarlayalım, 10:26. 11 de çıkıyoz Mısır Çarşısında buluşuyoz.

Eminönü benim çok sevdiğim bi yer, geçen senelerde habire gezmeye oraya giderdim, "çıkalım" diyince de aynen benim gibi hisseden Pass'ın da ilk tercihi orası oldu. Tırım tırım yürüyerek Gülhane'nin önünden yukarılara çıktık, Sultanahmetten Cankurtaran'a indik, ben hiç bilmiyodum orasını. İlkönce "deniz gören bi yer olsun" dayatmalarımla, bir cafe-restorana oturduk, açık kısmında sadece yemek servisi vardı, kapalı kısmında da sigara içilmiyodu ki bana uymaz. Birer manasız sütlaç yemek suretiyle oradan da kalkıp Cankurtaran Örtmenevine gittik. Ne güzel yer, ne güzel ne güzel. Tepenizde dev bi ağaç, çınar diyelim, pek ağaç çeşidi bilmiyom ya o açıdan, masalar, kenarında bi sürü tekne olmayan açık bi deniz, denizde zıplaşan yunuslar. Bu pis suda nası yunus yaşıyo anlayamadım. Oradaki performansımız ise hayret vericiydi, 12 de oturduk, 16,30 da kalktık. Levrekler yedik, çaylar içtik, gaza gelip Anadolu liseleri örtmen alımı için ders çalışıp soru bile çözdük. Yan masalardaki teyzeler amcalar da bizden halliceydi, oturan kalkmıyo yani. Boncuk işi getirmişler, yemeklerini yediler, denize nazır bi ton boncuk işlediler. Ordan kalktık, bu sefer Soğukçeşme Sokağından geri döndük. Gezi hususunda Pass'ı tek geçerim, tur rehberi gibi, hatta ve hatta beni Topkapı Sarayına bile götürme sözü aldım, valla bak. Sonra Tahtakalenin ara sokakları. Minik kızıma boyamak üzere yukarda görülen çöp kutusu, kalemlik ve aynayı aldım. O yuvarlak şey bebek pembesine boyanacak, ortasına ayna kestirilip yapıştırılacak, pembe otriş de aynanın çerçevesine yapışacak, kokoş kızıma kokoş bi ayna olacak. Diğer ekipmanlar da pembe, turkuaz, sarı çizgili boyanacak, sonra da işin en illet kısmı gerçekleşecek, vernikleme. Zehirlenmeden yapmanın bir yolunu bulmalı, geçen verniklemede kendimden geçmiştim.
Hava süper bugün, kapalııı, serinnn. Eğtim Psikolojisini artık bitirip, Tarihe geçmem gerek, yetişmiycek konular. Piaget, Wundt, Erikson, uyarıcı genellemesi, sabit oran aralıklı pekiştireç felan derken içim dışım formasyon oldu. Şunca emeğe kazansak bari de boşa gitmese, demi Pass?
Gelecek gezimiz yine aynı mekana, ellerimizde test kitaplarımızla olacak. Bu heyecanlı gezinin izlenimlerini mi okumak istiyorsunuz? Gene bekleriz efendim.
Bu hafta

Pazartesi, Ağustos 07, 2006

OFF !

Şu iki gündür hakkaten sıkılıyorum ben, içimde tuhaf bir şey var. Belki bu aptal sıcak, pörtlek hava böyle yaptı kimbilir.
Hayırdır inşallah diyelim, öyle olsun.

Cumartesi, Ağustos 05, 2006

SEVGİLİM SEVGİLİM NASILSIN !



Bu adamı hatırlıyor muyuz, pek kıymattar, herhangi bir tipe ait, sonsuz sayıda yorum bırakıp beni erdiren okuyucularım? 1970-1980 arası doğumluların hatırlıyo olması lazım, bi de yanlış bilmiyosam bunun bi ekürisi vardı, Rüya Ersavcı mıydı neydi, sonradan keltoş bi amcayla evlenip evinin kadını, çocuklarının anası olmuştu, "İstemiyorum babaaaaağğğğ" diye süpersonik bir eseri icra ederlerdi. Yaa bi an sanki bu herif diilmiş gibi geldi , neyse bilemicam şimdi.
Size Barbaros Abinin güzide eserlerinden ikisinin sözleriyle veda ediyorum. Bi de Bir Başka Gece vardı, Tuncay Vural dans ekibi çıkardı, şindi Tuncay Vural'ın Style Gym cd si var, evde dans ede ede spor yapabiliyosun, ki zati ben bi tek bu spor türüne tahammül edebiliyom, kalanı öldürücü sıkıcılıkta seyreden bir koşu bandı zıkkım sürüsü.

Şarkımız, "Ben Sizin Babanızım"

ben sizin babanızım
ben ne dersem o olur
önce yemek yiyicem ve diskoya gidicem
orda hop hop yapıcam..
hop hop hop
orda zıp zıp yapıcam.. zıp zıp zıp
ben sizin babanızım
ben ne dersem o olur
gazinoya gidicem
bende şarkı söylicem..
ö lö lö lö lö
darbukacı solo yap
yeter yapma
herkes çalsın oynıcam
langırt..
ah düştüm oynamıcam durun
ben sizin babanızım
ben ne dersem o olur
şimdi spor yapıcam
haşırt huşurt, hırt hırt, ıııh..
langırt-
en büyük baba başka büyük yok!
ben sizin babanızım ben ne dersem o olur
şimdi yatıp uyucam
haydi iyi geceler

Diğger şarkımız;

Sevgilim sevgilim nasılsın
Burnun kapıya kısılsın
Diskoda hop hop hoplarken
Kot pantolonun yırtılsın

Sevgilim sevgilim nasılsın
Soğuk iç sesin kısılsın
Köpüklü banyo yaparken
Birden sular kesilsin



'^++%%&&/()()==?_?_►└.◄Ğ

Perşembe, Ağustos 03, 2006

BILOGIRLARI TANIYALIM

Ders: Hayat Bilgisi
Konu: Bılogırları Tanıyalım

Bugünki dersimizde çeşitli bılogır tiplerini tanıycaz. Çevreye, bazı bılogır tiplerinden ötürü verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz.

I.Tip Bılogır
SANATSAL KİŞİLİK
Bu tip bılogırlar, bloglarına habire şiir döşerler, anlaşılması imkansız yazılar yazarlar. "Ruhun derinliğine atılmış bir ip boy verse ikircikli duygularımın neresine değer ki değdiği yerde açan kan çiçeklerini öbür dünyada huzura kavuşturabilecek bir saçları Ekim rüzgarına salınmış, buhur gözlü yar nerededir?"... kıvamında yazılardır bunlar. Bişi anlamazsınız, ama anlamıyom da diyemezsiniz ayıp olur, olmaz yani. "Çok sanatsal yazıyon şekerim sen, beni aşıyo valla" derseniz orta yolu bulmuş olursunuz ama. Olmadı mı? O zaman yorumlarına, "yalnızlığa kanayan örselenmiş ellerimden sana bahar çiçekleri sunuyorum" felan yazın, tamamdır.
Örneklendirelim hemmencik; Bencil Kirpi

II. Tip Bılogır
SOFRA TUZU
Yemek yapıcısı bi kimliktir. Ne acı ki bu blogların sonu mutlak kapanıştır, çünkü insan bi süre soona yap yap sıkılır kardeşim. Pirleri Portakal Ağacıdır. Evlerinde ekseriyetle kavga çıkar, yemek yemeyi bekleyen aç sürünün önünden tabak kaçırıp fotoraf çekmek istemeleri yüzünden. Bu blogların sahibeleri - erkek versiyonu var mıdır bilmiyom - hanım olmak, yazım kurallarına dikkat etmek, bloglarında haşa "salak, manyak" felan dememek zorundadırlar, yoksa maazallah yemedikleri laf kalmaz.
Örnek; Hasır Sepet, Teatime

III. Tip Bılogır
POLİMER KİL KAFA
Hamarat kimselerdirler, el işi namına yapılcak ne varsa yaparlar, hem de güzel de yapıp insanı da heveslendirirler. Kendi aralarında sağlam bir birlikleri vardır. Orlon kardeşliği bir nevi. Çok kendinizi kaptırmamanızı öneririm yoksa eviniz bi ton, küllük, mektup kutusu, örtü, bebek, oyuncak ıvır zıvırla dolabilir. Takdir edilesi kişilerdir.
Örnek; Hobi Keyfi

IV. Tip Bılogırlar
KARA GÖZLÜK
Bunalım insanlardırlar, itki ve dürtülerinizle iki neşeli yazı yazsalar da sonradan gene özlerine dönerler. Dünyayı karanlık bi yer gibi görüp, içinize hafakanlar bastırıp, I. Tip Bılogırlardan hallice yazılar yazarlar. Yazılarından çok bişi anlaşılmaz ama bilinen bi gerçek vardır ki çekici kimselerdir, hatta okulun en güzellerindendirler. (Tanıdım ordan biliyom :)) Normal halleri iyidir, blogları da sevilir.
Örnek; Pass, Tavuk

V. Tip Bılogırlar
GEYİĞİN SOL NALI
Komik insanlardırlar, Muşmula blogçusu en bi komikleridir. Akıllarına ne eserse yazarlar, belli bir konu ve format takipleri yoktur, asıl amaç yazı yazmayı sevmekten kaynaklanan yazma isteğini kandırmaktır. Bi parça yorum tembelidirler, yorumlara cevap yazmaya üşendikleri görülmüştür. Örnek verilenler, hatta bu sayfadaki örneklerin nerdeyse tamamı birbirlerini şahsen tanımaktadırlar. Bi kısmı ne acı ki alkoliktir, ama düzelme umutları yine de mevcuttur.
Örnek; Muşmula, Lafazan, Mathy

VI. Tip Bılogırlar
AYAĞIMI YE
Off en fenası bunlardır işte. Özel zevkleri arasında "özgürüm çılgınım" pozları yapmak, bin yıllık blog geleneklerini "aa valla ben uydurdum herkeşler benden gördü" kisvesine büründürüp ego tatmini yapmak, konu ve içerik gözetmeksizin bütün blogları gezip her yere yorum bırakmak, böylelikle kendi bloguna müşteri toplamak gelir. Ki bunu öyle abartmışlardır ki kıl kaptıkları insanın diğer bloguna gidip oraya bile yorum yazabilirler. Ama zaten en anlamlı yorum cümleleri de "iyimiş, uheuhe" dir.
Örnek; ayaamı ye

VII. Tip Bılogırlar
DİYETTEYİM ALMIYIM
İradenin ulaştığı son noktadaki insanlardır. Diyet yapmakla kalmayıp bi de bunu ilan ederler, ama ekseriyetle çabaları başarıyla sonuçlanır. Rejim esnasında gaza gelmek için açılıp bakılacak mutena insanlardırlar. Olmazsa olmazları sayfalarına koydukları kilo sayaçlarıdır.
Örnek; Pretty Woman

VIII. Tip Bılogırlar
KOKOŞUM AMA MUTLUYUM
Süslü ve neşeli, hayattan kam alan insanların günlükleridir. Şahsımca sevilir ve takip edilirler. Biz kendilerini tanımayız ama onların arasında da bi blog kardeşliği mevcuttur, görüşürler, düğün dernek ederler. Hakkaten de günlük yazarlar yani.
Örnek; Crystal's Dreams

IX. Tip Bılogırlar
İÇİMDE KALP YERİNE HD VAR
Genellikle abilerden oluşurlar, bayan IX. Tip pek yoktur. Öyle dünya işi, giydim, gezdim, yedimle filan pek işleri yoktur, teknolocik numaralar anlatırlar, bunlarla ilgilenirler, meraklısı için birebirdirler.
Örnek; Alişen Erdoğan



Kalanını IV. Tip arkideşim Pass anlatıcak.

ÇEVREMİZİ TANIYALIM

Ders: Hayat Bilgisi
Konu: Çevremizi Tanıyalım

Hevvet çucuklar, bugün konumuza çevremizdeki gözümüze ilk çarpan şeyleri tanıyarak başlıyoruz. Buuuuu, beynimizde bizi tırım tırım tırmalayarak meraktan öldüren, bir bayan ve kıymettar eşinin eşyaları acep neler olabilir sorusuna da yanıt bulmamızı sağlayacak. Kültür-sanat gezimize bahismevzuu bay ve bayanı tanıyarak başlıyoruz.



Foturafımız bi parça eskidir, takribi 5 yıllık felan, ama başka böyle kafa kafaya verilip çekilmiş resimleri olmadığından kendilerinin, bu foturafın eklenmesi uygun görülmüştür. Bi vapur sefasında çekilmiş, özenle günümüze kadar saklanmıştır. Maddi değeri bilinememektedir.

BÖLÜM I - BAYANSAL DURUMLAR

İlk foturafımız bi anahtarlıktır. Bakiniz;


Bu anahtarla mutlu çift, kapılarını açarak eve giriyorlardır. Kapı öküz ölüsü gibi olduğundan, gelen misafirler açmak üzere ıkınıp sıkınmalarına rağmen başarı elde edemeyip, evsahibinin rehberliğine ihtiyaç duyduklarından, bu anahtar evin en elzem eşyalarındandır. Anahtarlık henüz "ev eşyası" kategorisinde değilken, kıymetli koca bitanecik karısını almaya geldiği bir gün anahtarı kapının arkasında unuttuğunda, bu mutlu çift bir süre kaldırım serçeliği bile yapmıştır. Gelen çilingirin öküz ölüsü kapıyı telle açması karşısında da güvenlik bunalımlarına düşülmüş, ancak "yok abla, kilitli olsa ben de açamazdım, dua edin kitlememişiniz" sözleri karşısında hezeyanlarını bir miktar yatıştırabilmişlerdir. Bi daha ve kilitli unutulması halinde, anahtarlığa konu olan "uğurböceği" nam kocanın kıymetli kanatlarını açarak uçuşa geçmesi icap etmektedir.

Hevvet geldik ikinci resme, hemen gözümüzü üzerine atıyoruz;



Kalemliği tutan dolma elden de anlaşılacağı üzere, kalemlik de bağyana aittir. Aylık hesapları yazıp çizmek gibi asil bir amaca hizmet eden kalemleri barındırmasının yanısıra, aynı kalemler, alışveriş listesi yapmak, sucuk kağıdı okumak, bulmaca çözmek, böcekefendiyle sayı oyunu oynamakta kullanılmakla birlikte, bir de köpek şeklindedir, evet. Hakan Ofis Store dan 5 YTL takdim edilerek alınmıştır. Dün bi de Külünkoğlu Patisserie gördüm, İngilizceniz kadar kafanıza taş düşsün İnşallah!

Bir sonraki foturafımız;



Bayanın alınıp da kullanılmayan kremlerini içermektedir. O Lancome olanının yaşı en az bi 4 vardır ve dahi içinden anca bi parnak eksilmiştir. Bağyanın zaman zaman gelen "artık bakımlı ve kokoş bi insan olcam" krizleri esnasında 3 gün kadar kullanılıp, akabinde boynu bükük raf beklemektedirler.

Yine aynı amaca hizmet eden bi sonraki iki foturafımızda;





Bayanın Yargıcı ve Accessories'dan toparlanmış envai çeşit küpe ve bacaklara sürüldüğü takdirde selülitleri yiyip bitiren, bi nevi kürdana dönüştüren kremlerini görüyosunuz. Bayan bunları sürmüştür ve şu an patatese takılı iki kürdan şeklinde hayatını idame ettirmektedir. O beyaz kolyeyi de bağyan kendi elcaazlarıyla yapmış, son ev talanı esnasında gelinliğinin durduğu kutuda bi torba içinde bulup, iki arkadaşıyla ortalığa çıkarmıştır, hava almaları maksadıylan.

Hemmen diğger foturaflarımız;





Bu ilk resimdekilerin varoluş amacı bayanın gözüne çizgi çizebilmektir. Bunların akıbeti kremlerinkine benzemez, hakketen kullanılırlar, o gözünü boyamayı seven bi kişidir. İkinci resimde görülen teçhizat ise Edirne pazarından, kolegalardan alınmış bi fırçalı ruj setisi gibi bişeydir. "Madem bu bahaneyle ortaya çıktı kullanılsın bari" düşüncesine hizmet etmektedir.

Bi farklı foturafta bayanın yegane oyuncağını görüyoruz;



O, öyle oraya buraya peluş oyuncak saçan bi insan diildir, kendisine sevgililer gününde, sarı civciv, aşk mesajlarını koya koya göbeğine koymuş ayılar felan alınmasından hoşlanmaz, hediye çeki tercih eder ki, kendi gidip ne istiyosa alsın, seemez öyle süprizli şeyleri. Bu oyuncak kadim arkadaş Lale'nin çekirdek gibi çitlenesi bebek kızı Ayşe böceğine verilmiş, fekat kendisi "taktak eden" oyuncak sevdiğinden hiç rağbet göremeyip, salondaki sehpasının üzerindeki yuvasına geri dönmüştür.

Sona yaklaşıyoruz korkarım ki;





Bu mücevver kutusunu ablası bağyana almıştır, doomgünü olan 18 mayıs tarihinde. Bakınız ki o da uurböceklidir, öyle sevilmiştir ki, mücevver kutusu olarak kulanılmayıp, salona dekoratif obje olarak yerleştirilmiştir. Hemen üzerindeki bayanın çantalarından bir demettir. Hepsinin de çapraz oluşundan dolayı bi açıklama yapmak icab ederse şöyle denilebilir ki, bağyan bi omza asılıp o kolunu kötürüm hale getiren omuz çantalarından nefret etmektedir, kokoş bi kadın olmama pahasına postacı gibi gezmekte ısrarcıdır.

Bağyan kısmımızı burada bitirirken size şen ve esenlikli günler dilerim, Amma fekat bizden ayrılmayınız, az sonra Çevremizi Tanıyalım Extra-Baysal Durumlar ile karşınızda oluciizz.

BÖLÜM II-BAYSAL DURUMLAR

İlk foturafımızda gördüğünüz bay, evde ufak bir yer işgal etmektedir. Eşyaları bayan tarafından ordan oraya gezdirilmekte, bu eylem sonucu bayan olağan zılgıtını yedikten sonra eski yerlerine geri dönmektedirler. Fekat bayın en kızdğı mevzu, ömrünü çorap peşinde dedektif gibi geçirmekten ziyade, kıymetli CD ve kulaklık ve teknolojik hebe hübülerinin yerlerinden bir milim kıpırdamasıdır ki işte bu noktada gerilla tipi bir savaş daha uygun olur, cepheden saldıran bayanın yenilme olasılığı çok yüksektir.
İlk ve sondan bi önceki foturafımızı alıyorüz hemen;



Beyin sabah "onu mu giysem bunu mu" şeklindeki kararsızlıkları neticesinde, seçilemeden bir köşede kalmış olmanın utancıyla, yüzünü buruşturup kendini yatağın üzerine atmış ağlayan pantulunu görüyoruz. Üzülme pantul üzülme senin de giyileceğin günler gelecek helbette.

Ah ne çabuk sona geldik, hemen alalım sizi foturaf bey;



Bunlar beyin çamaşır makinasında şöööööleee bi iyice yıkanıp şartlansın, akça pakça yüzüyle yollara dökülsün amacıyla banyoya bıraktığı kıymettar ayakkabılardır ki, henüz bu arzularına nail olamamışlardır. Ama olması gündem konusudur, bağyan yapıcak yani düşünüyo, evet. İşi çok ya bağyanın o açıdan.

Yeni bir turda görüşmek üzere, geldiğiniz için teşekkürler, çaylar şirketten diildir, paraları çıkışta ödeyin, arkideşlerinize de bahsedin, onlar da gelsinler görsünler.